11 Kasım 2019 Pazartesi

MONA LİSA'NIN GÜLÜŞÜ NİÇİN BU KADAR ÖZEL


Mona Lisa basit bir tablo, tek özelliği herkesin ortak beğenisine karşılık verebilmesi, onun için sıradan bile diyebiliriz. Hristiyanlar için bir Meryem Ana havasında o, Müslümanlar için alnına hafifçe türban izi iliştirilmiş, hamile görünümü veren, doğasından edepli, sevecen ve evimizin Havvası, canını siper edebilen bir melekçik!..
Gelelim ateistlere, bu özellik ve belirtkelerin hiç biri açıkça sırıtmıyorsa eğer ki öyle, ateist de bir insan sonuçta, genlerinde annelik duygusuyla yoğrulmuş ya da tanışmış ve erdemli olmanın iç güdüsü ruhuna sinmiş bir yaratılmış o!.. Yadsımanın bir kategori olduğunu sezebilen bir kurban sonuçta... AsiisA neyse o da o!..
Üstelik anaerkil çağların koruyucu içgüdüsü ve hiç bir özelliği öne çıkmayan, hepimizin törpülenmiş ve ılımlı dünyalarına karşılık gelen, ve bebeksi gülümsemesiyle bir tılsıma soyunmuş, bir hanımefendi varsa karşımızda, onun için niçin canını vermesin bir ateist, neden gizemli dünyasında sarılıp düşlere dalıp gitmesin onunla, içtiği süt, sevecen kolları ve acımasız dünyanın ana yuvağına dönüş özleminden başka bir şey olmayan bir çığlık, gözyaşı, et ve kanın görkemleriyle süslü bir mezbaha, adil olmaktan uzak ve vahşetle süslenmiş bir cangıl olduğunu anladıktan sonra!.. İronik gülümsemenin ve duvarlarda çınlayan kahkahaların, gerçekleriyle yüzleşince, karşı be karşı olduğunda hele...
Öyleyse geriye ne kalıyor, ortak beğenilerimizin Kabe'sine şükretmek, eski zamanların bir tapınak fahişesi olsa bile, bu dişil ve anacıl ruhlu tanrıçaya saygılar sunmak ve belki de tapınmak... Ama bakın bu; şu bildik Natzi'nin annesiydi diye bir ibare düşülebilseydi tablomuza, algılarımız anında değişir, tümüyle parçalanarak, ne kadar masum ve içten pazarlıklı bir hilekârmış bu yosma diyerek, Mona Lisa'ya lanetler yağdırır, hatta bu resme bakamıyorum diye sübjektif ve yararsız afra tafralarla, karşı koymanın tatlı işbirliğini tadar ve karşı kampın öbür ruhları olmaklığın tadını çıkaran kardeşlerimizle haşır neşir olur, tiksinçliğin ikiz görsellerini üstlenerek, şen söyleşiler içinde kadeh kaldırabilirdik artık. Unutmayın bu madalyonun, yazısı da turası da birdir!.. Uygarlığımız, sürekli el değiştiren, iyilik ve kötülüğün, günah ve sevabın nöbetçi şairidir!..
Dünyamız bir algı ve illüzyonlar dünyası olmakla, insan yapısıdır. Şöyle ki, -kızmayın, küsmeyin, kamplara ayrılmayın, anlamaya çabalayalım!- azılı derecede geri kalmış bu topraklar, en ufak biçimde bir direnişe geçse sofraya ne getiriliyor biliyor musunuz?.. Kuzeydoğu cinaisi, kıta sahanlığı, Akdenizel sorunlar, Güneydoğu polemikleri ve ezilmişliğin, sömürülmüşlüğün paralel dünyalarında, örtünün altından bir bir ortaya sürülebilen envai çeşit pusatlar, bitmez tükenmez ürkütücü parodiler...Varlığı sorunsala dönüştürülmüş bir varlığın, yokluk varlık ikileminin uçurumlarında bir türlü bitmeyen cehennemi serenadı, yaşam forsalığına mahkum olmuş bir kitlenin sırat köprüsü soruşturmalarıyla bir türlü bitmeyen trajedisi. Adem ve Havva eşitsizliği değil bu galaktik kavmin sorunları, Adem ve Havva kamplarının ayrıcalığında sürüp giden kabile savaşları temel sorun!.. İlkinin çözümlenmesi bir illüzyon, temel sorunu gizlemenin bir varyasyonu, dar açısı yalnızca !..
Başını kaldırmaya gör ey Demokles, tanrının kılıcı inmek üzere!..
Peki bu yığınlar, bir ölü cinayet, bin ölü istatistik kuralı uyarınca, hiç Hiroşima ve Nagazaki cinneti, onu da geçin yaratılmışlığımızın ilk 'Kıyamet Provası'yla ilgili bir düzenlemeye gönül koyabilir mi, geçip giden, ahir ömründe!..
Hayır, canından olur, külliyen yok olma tehlikesi geçirir ve 'Yıkıntılar Arasında İlahi' dinlemeye başlar, gezi türü olaylar, yapay kalkışmalar patlar, kraliçemiz -belki de şu, Mona Lisa'mız o bizim, bilemiyoruz ki!- bir kaç kruvazörüyle sahillerinizde boy gösterir, Saksonya'nın adacığından Malvinas'a, penguenler habitatına gelmeye nasıl baş koyabildiyse... Ötekilerde tabut ve mabut arasında sürüp giden vodvile hazırlanırlar iştahla tabi, resmi geçitler, madalyonlar ve halk avcılarını alkışlayan halk/ın/ların arasında!..
Mona Lisa'nız budur sizin, her şey düzgün doğrusal gittiği sürece, yani sürüler boyunduruğun yönlendirdiği, lineer hedeflerden şaşmadığı sürece, kuantum mekaniği yerini, yeni sanrılara bırakmadığı sürece!..Bilim, tanrıyı yadsımaya yaradığı kadar tanımaya da yarıyordur ne de olsa!.. Bilim oportünizm değilde nedir!..
(Çünkü dünya iki tepe arasıydı, dağın ardına döndü, sonra deniz aşırı oldu, hala düzdü ve İsa'dan sonra, tanrı buyrukları gırla gittiği halde, güç bela yuvarlak olduğu inancına kavuşabildik biz, yeni tanrılarımız, arı gözüyle geoit bu ama siz bir neandertal mirasçısı olarak elbette yuvarlaktır dünyanız, 'Bon pour enfants' yavrularım diyene kadar...)
Mona Lisa'mız, tüm erkeklerimizin karısı, tüm kadınlarımızın kocasıdır artık!... Ta ki yeni bir algı volkanlarıyla ve çıldırtıcı illüzyonlarla anlağımızın baştan çıkarıcıları olmadığı ve beyinlerimiz yenilikçi bilgi dolum istasyonlarında paramparça olup, dağılmadığı sürece... Diyesim, yeni bir illüzyonla, düşlerimizin periferisi kökünden değişene kadar!..
Öyleyse Mona Lisa nedir?..
Ortak beğenilerimizin, akmaz, kokmaz, bulaşmaz bir uyuşturucusu, afyonkeş bir Madonna, bir tür sakinleştiricidir. Bu yüzden Mona Lisa 'insansı umarsızlığımızın' azılı bir düşmanı işlevini gören, bir nesneden, bir simgeden başka bir şey değildir. Ha SS işaretiyle bezeli gamalı haçlar, ha masum dünyalarımızın, tepkisiz ve bir müslimeye yakışır Mona Lisa'sı, yani La Jakont, yani Jakoben -tepelerden süzülen demir kanatlı melekler!- ne kadarda yakın birbirine!.. Gerekirse kederli dünyanıza iyilik ve barışı biz getirebiliriz kardeşlerim, unutmayın ve asla zahmet etmeyin; gözleri nedense açık ve üst üste yığılmış ölülerim!..
Mona Lisa bir hiçtir. Hiçliğin hiçliğidir.
O da değil, bir Truva Atı, amansız bir hile işlevi gören, kanatsız bir melektir. Çünkü aramızda dolaşmalıdır, bıkıp usanmaksızın. O algı dünyalarımızın, bulaşıcı bir virüsü, bir casus yazılımıdır. Verili uygarlığımızın gizemle süslü, hain ve gerçekte kindar bir fenomeni ve ortak beğenilerimizin, -Alçaklığın Evrensel Tarihi'ne- armağan edilmiş ve hiç bir zaman bir art niyetin tasımlanamayacağı bir yosması, anacıl ve sevecenlikle dolup taşmış dünyalarımızın, benliğimizin derinlerine kadar sinmiş, damarlarımıza dek sızmış, gerçeklikte barbar ve değiştiremediğimiz bir dünyanın dehşetengiz parolasıdır.
Mona Lisa, sonuçta bir ihanetin göz alıcı mührü ve damgalı bir Havvası olmakla yüz karasıdır. Annemsi bir ruh, bir objeyle, iç dünyalarımıza sirayet eden korkunç bir algı ve manipülasyonlar -cehennetine- buyurmaz mısınız!..
Şimdi sorabiliriz artık, Mona Lisa mı bir kurban, yoksa bizler mi...
Günah ve vahşetle süslenmiş bir dünyanın yas tutmayı içselleştirmiş annesi, bir sabır taşı, günahlarımızın kefaretini ödeyeceğimiz öbür dünyadan gülümseyerek el sallayan bir ikona, İsa'nın öz, ama diğerlerinin üvey de olsa yavrularını ayırt etmeyen, vulvası, sınırsız özverisi, özgürlük ve uygarlık safsatalarıyla katakomplara dönüşmüş, yeraltı mezarlığına ayrılmış bir kart'postal!..
Bundan büyük bir hilekarlık ve bundan büyük bir günahkarlık olabilir mi!..
Sonuçta, bir tür şeytansı melek, zalim bir tanrıça ya da barbar ve vahşi uygarlığımızın görünmeyen bir zırhı, çelikten bir suru, barikat işlevi gören bir tür ahlaksızlığın, masumiyetle süslenmiş bir Şarlo'tanlığıyla karşı karşıyayız artık.
Et ve kanla berkitilmiş, dizginsiz bir sömürüye dayalı uygarlığımızın, sonsuz bir uslam ve sınırsız bir düşlemle donatılmış iksiri, korkunç bir uyuşturucusudur Mona Lisa!..
Bir tür ideoloji ve bir tür Soytarizm!..
Görüldüğü yerde yok edilmesi gereken bir ikiyüzlülüğün, dörtnala giden maskeli süvarisi, nükleer silahların gölgesinde, kutupçul kışlarla tehdit edilen dünyamızın, maskeli balolar ve İsa'nın bile oyuncağa dönüştürüldüğü, et ve kanla beslenmiş, gülücükle donatılmış, melek yüzlü bir Frankenstein'ı...
Hayır, bir Frankşeytan!..
Çocuklarını yiyen bir Satürn, bir canavar ve zamanın sonsuzluğunda yok olmaya yazgılı bir Mona Lisa'dır dünyamız!..









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder