30 Haziran 2018 Cumartesi

YARATILIŞ (Parodigma)



Ne kutsaldır göğün sonsuz karanlığında avunmak, bir başına, hiçliğin yurtluğunda, uçurumlarda bir uzay salı, tanrının ruhuna tutsak olup; kanında yükseldiğini, oradan boşluklara yayılıp, ilkinsil tözle bütünleştiğini duymak!
Aşağı, yukarı demeden, tüm olasılıkları estirmek acunda, uçtukça her yerde varlıkların soluduğunu, kımıldadığını, devinerek birbirine sarıldığını, yaklaşıp kucaklaştığını duyumsamak; gerilere bakmak ve ufukta doğurgular gözleyen bir tanrı gibi, varlığın kanatları tüm evreni kuşatsa bile, ne bir canlıyla ne de bir kımıltıyla karşılaşmak evrenin basamaklarında...
Ne kutsaldır sıradan doğumların bir okyanus gibi kaplaması tüm kozmosu ve tözün bir tanrı buyruğu gibi güvençli, düşüncenin; başına buyruk bir volkan gibi ilerlemesi, oluntularla, bozumlarla süslü, onun büyülü gerdanından çağlayarak dökülen cevherler gibi.
İzlemek, yitip giden varlığın tözünü, geride bırakmak tanrı parçacıklarını, varlığın o çıldırtıcı hengamesini; gurur içinde yükselen, kibir dolu meleklerini, sürgit kanatlarını çırpan. Elveda demek yaşamı kutsamaya, aldanışa ve sevdaya, geride bırakmak umut tacirliğini, ilk töz nasıl yadsırsa varlığın efendilerini.
Sonsuzluk kovuklarda yiter, varlığın rengi solar, töz kılıcını sallar gözdağı verircesine ve canevinin adımlarını, yuvalarını kıskanırlar ey yaratılış; ama karanlıktan korkarlar; oysa bir ninni tutturur, Odysseus gibi yürür durursun hiçliğe doğru; bağrının altın tüyleri ve kozmosun şanlı materyalleriyle.
Ey yaratılışın nenleri, bilirsin o atarcaya karışmaz, sessizliğe boyun eğer, gölgesi bile düşmez bastığı yere, sen ki her türlü ustalığı edindin, ey varoluşun becerileri, artık ne onun ne de ötekinin izleri döndürür seni yolundan; sen bilirsin varlığın cinlerinin göründüğü kozmik gölgeleri, içindeki düşlerin su içtiği derinlikleri bilirsin, bütün gizemler usundadır senin, var etmek belleğindedir dilediğini, pusu kurup hiçliklere; tılsımlarla, tasımlarla, kama gibi ışınlarla.
Uçurumlardan yükselip aydınlanırken yüzün, titremler içindeydi soylu bedenin, gözlerin kristal gibi parıldamış; yıldırım gibi, ışıklar saçmıştı bakışların gökadalarda, bu varlıksız evrenin ilahı, renk renk tüylü, o vahşi Quetzalcoatl'ı tahtından etmek için.
Sonsuzlukta görkünç zamanlar, gerdanlarında muskalar, hiçlikleri dev adımlarıyla sarsan korkunç varlıklarla geçti, yeni günün tanrısı evrenin ortasında durdu, zaman kurtuldu zincirlerinden ve yavaş yavaş, sınırsız, soğuk maviliklere, o bitimsiz, büyük karanlıklar çöktü; eski, şangırdayan avadanlıklarıyla kocamış tanrılar, uçsuz bucaksız boşlukları sarsan, umarsız naraları, evrenin bütün uçurumlarını dolduran gözyaşlarıyla yitip gitti...

28 Haziran 2018 Perşembe

ZÜMRÜDÜANKA / Toplu Şiirler


 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 

ŞİİR ÇILDIRTIR
Borgesyen bir efsanede anlatıldığına göre, Saksonya kralı, Normanlar'a karşı kazanılan zaferin kutlanması adına bir destan yazmasını ister şairden.
Zaferin yıldönümünde şair uzun ve görkemli bir destan okur. Kral şairi kutlar ve der ki, biraz uzun değil mi, daha öz, daha sıkı olsa, daha iyi olmaz mıydı!..

Şair ertesi yıl daha vurucu, daha çarpıcı bir destanla çıkar halkın karşısına, kral yine kutlar şairi ve yine der ki, bu da uzun ne yazık ki, daha yüce, daha derin, daha öz olsaydı keşke!..

Şair bir yıl daha çalışır ve üçüncü yıl kutlamalarında, sapsarı bir yüzle çıkar kürsüye ve tek bir sözcük fırlar ağzından, bir fısıltı, sessiz bir çığlık gibi evrene yayılır sanki sözcüğü!..

Ve şair aniden, kralın hançerini belinden çeker alır ve kendine saplayarak oracıkta ölür!..

Kralda o günden sonra tacını tahtını terk ederek, Saksonya kırlarına açılır ve bir daha haber alınamaz kendisinden, imi timi bellisiz olur!..